25 Eylül 2012 Salı

Bu Kılıkta Öğretmek


Özellikle bizim neslin öğrenciliği ile öğretmenliği arasında geçen 10-15 yıl içinde meydana gelen değişimin boyutlarını anlatmak için sayfalar dolusu yazı yazılabilir. Eğitimde bilgisayar ve internetin  vazgeçilmez bir unsur olmaya başlamasıyla bizim öğretmenliğe başlamamız aynı döneme denk geliyor aşağı yukarı. Günlük planlar yerine öğretmen kılavuz kitapları kullanır olduk örneğin. Geleneksel öğretim yöntemlerini terk ediyoruz yavaş yavaş. Eğitimde sıradışı, yenilikçi ve en önemlisi öğrenciyi merkeze alan bir anlayış hakim oluyor. 40-45 dakika boyunca ders anlatmayı değil, ders öncesi hazırlık yapıp, derste orkestrayı yöneten şef gibi davranmamızı öneriyor çağdaş yaklaşımlar. Gel gelelim, derse yön veren, öğrencilerin öğrenmelerine rehberlik eden birer rehber, bazen bir aktör, bazen de bir yönetmen gibi davranırken geleneksel öğretmen kılık-kıyafetiyle yola devam etmek sizce de bir tezat değil mi?

Tedrisat meselelerine ciddiyetle yakalaşan bir muallim mi olalım, derslerinde etkileşimli tahtayı kullanan, yaratıcı dramayı, oyunları ve nice uygulamayı dersine dahil etmiş çağdaş öğretmen mi? Takım elbise ikinci olasılığın önünde büyük bir engel gibi durmuyor belki ama takıldığım nokta sabit zihinlilik. Hadi kot pantolon, t-shirt fikri size korkutucu geliyor diyelim, bir keten pantolon bir gömlek giymekle ne kaybederiz acaba?

Bakanlar, milletvekilleri, memurlar, öğretmenler, garsonlar, damatlar ve dahi Polat Alemdarlar, Mematiler gibi çok geniş bir skalada giyilmesi tercih edilen takım elbisenin başlarda ayrıcalık, ciddiyet vb. gibi ağır bir misyonu vardıysa da zaten artık kalmamıştır. Sonuç olarak bir zamanlar oturduğu masasından talebelerine dersin konusunu bir bir anlatan, soru sorup cevap bekleyen, öğrenciyi tahtaya kaldırıp sözlü yapan öğretmen artık derste amiyane tabirle maymuna dönüyor. Hem de halinden memnun bir şekilde. Bir de elini kolunu oynatırken, tahtayı kullanırken ve oyunculuğunu kullanırken ceketin verdiği rahatsızlık olmasa daha güzel olacak sanki..

17 Haziran 2012 Pazar

Hakim Bey

Mehmet Erdem

"Şikayetim Var Cümle Yasaktan"

Afili Filintalar'da Murat Menteş'in bir iletisiyle tanıştım Mehmet Erdemle ve bugünlerde çok dinlenen şarkısı Hakim Bey'le. Bu Sezen Aksu şarkısının aslında Zülfü Livaneli yorumunu dinlemişliğim vardı ama nedense ilk kez dinliyormuşum gibi hissettim.

Diziler unutulmaya yüz tutmuş pek çok eski şarkıyı/türküyü yeniden gündeme getiriyorlar bildiğiniz gibi. Mehmet Erdem'in yorumu henüz yeni olsa da, Kuzey Güney gibi ilgiyle izlenen bir dizide yer verilmeseydi bu kadar ilgi çeker miydi tartışılır.

İletiyi şarkının son dörtlüğü ile bitirip, Mehmet Erdem'e kulak verelim.

Sussan olmuyor susmasan olmaz
Dil dursa Hakim Bey tende can durmaz
Yazsan olmuyor yazmasan olmaz
Kaleme tedbir koma tek durmaz



5 Nisan 2012 Perşembe

TTNTSBL'de Sinema Günleri


Perşembe günleri hazırlık sınıflarının ve dokuzuncu sınıfların derslerinin erken saatte bitmesini de fırsat bilerek ders çıkışında birlikte film izlemek için fırsat oluşturduk ve buna da Sinema Günleri adını verdik. 2 haftadır bu etkinliği gerçekleştiriyoruz ve 25 kişilik bir izleyici kitlesiyle ilk hafta Charles Chaplin'in Modern Times (Modern Zamanlar) filmini, ikinci hafta da Ruanda'da 1994'te meydana gelen ve neredeyse 1 milyon kişinin ölümüyle sonuçlanan iç savaşın konu edildiği Hotel Rwanda (Otel Ruanda) filmlerini izledik.

Bu etkinliğe başlarken amacım öğrencilere yeni pencereler açmak, film zevklerine yeni türler, aktörler, yönetmenler eklemek ve okulda servis beklerken geçirecekleri zamanı bir sanat etkinliğiyle değerlendirmelerini sağlamaktı. Filmi izleyip 1,5-2 saat eğlenmekten de öteye, filmle ilgili duygu ve düşüncelerini küçük not kağıtlarına yazıp, bir panoya asmak suretiyle diğer öğrenci ve öğretmenleriyle paylaşmalarını da istedim. Kırmadılar sağolsunlar, ertesi gün not kağıtlarını getirip panoya astılar. Ben de film repliklerini, film eleştirilerini, filmle ilgili bazı detayları araştırıp, bunları o panoda okul ahalisiyle paylaştım. Panomuzun adı çok yaratıcı olmadı ama olsun: Yedinci Sanat...

Haftaya hangi filmi izleriz bilmiyorum. Siyah beyaz bir film, belki bir uzakdoğu filmi veya bir İran Sineması örneği... Film çıkışında teşekkürü esirgemeyen, ertesi hafta izleyeceğimiz filmle ilgili ipucu peşinde koşan öğrencilere, bu ve benzeri etkinlikler konusunda bizi cesaretlendiren yönetici kadrosuna sahip olduktan sonra ne izleyeceğimize karar vermek hiç de zor olmuyor.

Sağlıcakla kalın...

31 Mart 2012 Cumartesi

Comenius Hizmet İçi Eğitim Faaliyeti Başvuru Formu

Katıldığım HIE kursuyla ilgili blogda deneyimlerimi, görüşlerimi paylaşmış ve gidecekler için tavsiyelerde bulunmuştum. (ilgili yazı 1 - ilgili yazı 2). Başvuru günü yaklaşınca (2012 Comenius HIE Faaliyeti 2.dönem başvuruları için son başvuru tarihi  30 Nisan) bu başlıklara talep artıyor ve gerek sayfadaki yorumlar, gerek mail veya facebook yoluyla başvuru formumu gönderip gönderemeyeceğimi soran pek çok mail alıyorum. Daha önceki talepleri geri çevirmiştim ve gerekçe olarak da herkese formu gönderdikten sonra çok kullanılması sebebiyle yarardan çok zarar verecek olmasıydı.

Benzer maillerin sıklığı artınca, bu taleplere yanıt vermek amacıyla başvuru formunun ekran görüntülerini paylaşmaya karar verdim. Yalnız örnek olsun diye kullanmanızı, sadece sizin değil, onlarca adayın da bu form ve/veya benzerlerini örnek olarak kullanacağını, özgünlüğün size artı puan kazandıracağını da hesaba katarak, içeriğe çok takılmamanızı öneririm. Ne gibi şeyler yazılabilir diye bakın ama bence daha dolu dolu ve özgün yazmanızda fayda var. Zira bu form o dönemde beni kursa götürecek puanı aldı ama şimdi almayabilir.

 Başvuran adaylara başarılar dilerim. Umarım keyifli bir tecrübe olur sizin için.



26 Şubat 2012 Pazar

Türk Kafası


(...) 1 Temmuz günü Abdülaziz ve beraberindekiler, yeni icat edilmiş makinelerin görücüye çıktığı sergiyi gezmektedirler. Padişah, çember şeklinde bir çember ve önünde asılı kadife kaplı bir toptan oluşan makinenin önünde durur. bu günümüz lunaparklarında da görülen, topa atılan yumrukla kol kuvvetinin ölçüldüğü ilkel bir makinedir. Osmanlı sultanı topun aldığı darbeye göre ibrenin cetvel üstünde hareket ettiği dinamometrenin adını sorar. Kısa süren bir kararsızlığın ardından bir Fransız yetkili yutkunarak yanıt verir: "Tete Turkue"

Mevsim yazdır ama buz gibi bir hava eser ortalıkta... Fransız mucit "Türk Kafası" adını verdiği makinenin önünde Osmanlı Padişahının duracağını nereden bilebilirdi ki. Demek Avrupa için Türk kafası yumruk atmaya yarıyordu.

Sessizliği Abdülaziz bozar: "Halil Paşa, göster bakalım şunlara Türk kolunun kuvvetini".

Kayserili Halil Paşa Abdülaziz gibi heybetli birisidir. "Emriniz başım üstüne hünkarım" dedikten sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar. Herkes nefesini tutmuş olacakları beklemektedir. Halil Paşa yaradana sığınıp öyle bir yumruk savurur ki, dinamometrenin dağılan yuvarlak ibresi bir Fransız'ın, kopan topu bir Fransız'ın, yayları da etrafta toplanan öteki diğer Fransızların ayaklarının dibine savrulur. Dağılan makinenin karşısındaki Halil Paşa alaycı bir dille şunları söyler: "Bu Türk kafası değildir; Türk'ün kafasına vurulamaz. Bu olsa olsa Avrupa kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı" (...)

Sunay Akın / Bir Çift Ayakkabı / T.İş Bankası Kültür Yayınları

25 Şubat 2012 Cumartesi

Hayırlı Evlat Vincent

New Jersey'de yaşayan yaşlı bir İtalyan her sene olduğu gibi bahşesine domates yetiştirmek ister. Toprak çok sert olduğundan çalışmak çok güçtür. Daha önce ona yardım eden tek oğlu Vincent ise hapistedir. Oğluna bir mektup yazar ve bo sorunundan bahseder. 

"Sevgili Vincent,
Kendimi çok üzgün hissediyorum, çünkü bu yıl bahçede domates yetiştiremeyeceğim gibi görünüyor. Bahçeyi kazmayacak kadar yaşlanıyorum. Burada olsaydın sorunlarım çözülürdü. Tıpkı eski günlerdeki gibi benim için bahçeyi kazmaktan mutlu olacağından eminim.  Sevgiler. Baban."

Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup alır.

"Sevgili babacığım, 
 Bahçeyi sakın kazma. Oraya ceset gömmüştüm. Sevgiler. Vinnie"

Bir sonraki sabah 4'te, FBI ajanları ve polisler eve gelir ve tüm bahçeyi kazarlar ama ceset bulamazlar. Yaşlı adamdan özür dileyip ayrılırlar. Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha alır. 

"Sevgili babacığım,
Git ve domateslerini yetiştir. Bu şartlar altında yapabileceğimin en iyisi bu. Seni seviyorum. Vinnie"

12 Şubat 2012 Pazar

Muadili Olmayan İnsanlar


(...) Sevdiği yazarların kitaplarını ezberlemek gibi bir huyu vardı. Hala böyle insanlar vardı yani. Muadili olmayan insanlar. Yaptığı iyiliği karşı tarafın gözüne sokmaya çalışmayan insanlar. Behzat Ç.'nin hayatında çoğu insan bir başkasının yerini tutabilirdi. Harunla Cevdet yer değiştirebilirdi mesela. Ya da Ağbisi Şevket'le Tahsin yer değiştirirse, hemen hemen hiç bir şey değişmemiş olurdu. Ama Şule giderse, biri sahiden gitmiş olurdu. Maçın ilk dakikalarında on kişi kalmak gibi bir şey, akşam Tekel bayisinde 216 bulamamak gibi bir şey. (...)
Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi. Son Hafriyat.
Emrah Serbes, İletişim Yayınları.